Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |
|
ASLI OLMAYAN NASLARA TUTUNMAK
"İslâm dini ve hukukun asıl kaynağı nastır" demiştik. Bu da ikiye ayrılır: "Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet". Bunların ilki Resulullah'ın (s.a.) emri ile vahiy katipleri tarafından yazılmış, sonra birinci halife Ebu Bekr es-Sıddîk zamanında, önceden bilinen tertibiyle bir mushaf halinde toplanmış, daha sonra üçüncü halife Osman b. Affân zamanında kıraat ve lehçe farkları ortadan kaldırılarak tek okunuş ve tek mushaf haline getirilmiştir. Bu noktalarda, Müslümanların bütün grup ve mezhepleri ittifak etmişlerdir.
Nassın ikinci kısmı Sünnet yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'den nakledilen söz, fiil ve tasvibtir. Bu, Hz. Peygamberin sözlerinden, işlerinden ve bilgisi dahilinde cereyan eden işler hakkında sükût ve üstü kapalı rızalarından çıkarılan hükümleri de içine almaktadır. İşte bu dinî kaynak üzerinde, bazı hadislerin subûtu (gerçekten Resulullah'a ait olup olmayışı) ve bunlara itimadın derecesi bakımından, Müslümanların arasında görüş farklılıkları doğmuştur. Bu, önce Ehl-i Sünnet ile Şîa arasında başlamış, sonra da sünnî mezhepler içinde, rey taraftarları ile hadis taraftarları arasında (ehl-i re'y ve ehl-i hadis) hâsıl olmuştur; çünkü bunlardan bir kısmının kabul ettiği bazı hadisleri diğer kısmı kabule şayan görmemiştir.*
Bu ihtilafın sebebi, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Kur'ân-ı Kerîm'de yaptığı gibi sünnetin de yazılmasını emretmemiş olmasıdır. Aksine şu sözü ile bunu yasaklamıştır: "Benden duyup gördüklerinizi yazmayın; kim benden Kur'an'dan başka bir şey yazmışsa onu yok etsin; benden rivayet ediniz, bunda mahzur yoktur."4 Buna binaen Hz. Ömer, halkın Kur'an-ı Kerim'i terkedip hadise yönelmelerini önlemek maksadıyla onu toplamaktan geri durmuştur.*
Bu tedbirlere rağmen, İslâm tarihinin bazı asırlarında, siyasete hizmet, mezhep ve particiliği teyid, hikayecilerin malzemelerine pazar bulma ve benzeri sebepler yüzünden pek çok hadis vazedilmiş (uydurulmuş), hadisler sayılamayacak derecede çoğalmış, akl-ı selim ve mantığın kabul edemeyeceği zayıf ve temelsiz sözler hadis diye rivayet edilmiştir.
Bu sebeple fukaha hadisleri inceleyip araştırmaya koyulmuş, "Hadîs Terimleri İlmi" ismini verdikleri hususi bir ilim dalında, hadisin sahih, ravilerin doğru olup olmadıklarını araştırmak için kaideler koymuşlardır. Sonra onlardan bir çoğu, uydurma hadislerden sakındırmak için kitaplar yazmışlar; bir kısım hadisleri red hususunda birleşmişler, diğer bir kısmında ise ihtilafa düşmüşlerdir. "Deniz cehennemdendir, fare yahudidir, patlıcan her derde devadır" gibi hadisler uydurma olanlara örnektir.**
İbn Teymiyye, Muhammed Abduh gibi müceddid alimler bu üzücü duruma karşı ayaklanmış, din ve akıl prensiplerinin ışığı altında hadisleri ayıklamış, hatta Buharî ve Müslim hadislerinden bir kaçını dahi tenkid etmişlerdir.5 Meselâ Buharî "Kim her sabah yedi adet Acve hurması yerse o gün bu kimseye zehir ve sihir zarar vermez" hadisini rivayet etmiştir.6 Bu hadisin sahih (Hz. Peygambere ait olması) mümkün değildir; çünkü ilme ve realiteye aykırıdır. Sonraki birçok âlim de bunun böyle olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.7
İhmal ve hata veya uydurma ve iftirâ yolu ile sünnete katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir.* Bu nev'i rivayetlere, Müslüman halkın çoğu ile bazı eski fukaha dayanmış, bunları dinlerinin kaidesi ve hukuk hükümleri haline getirmiştir. Bu da onların geri kalış sebeplerinden birisi olmuştur. Bunun tedavisi açık ve kolaydır: Malum mezheplerin fukahası tarafından ittifakla kabul edilmiş bulunan hadislerden başkasına -usûl ilminin şartları gereğince akla uygun olmadıkça- bağlı kalmamak ve bütün uydurma hadisleri bir kenara atmaktır. Bu ölçüyü Müslüman fukaha arasında bir çok kişi kabul etmiştir. Bunlardan biri de şu sözlerin sahibi olan İbn Teymiyye'dir: "İslâm dininde sahih nakil daima selim akla uygundur."8
Bu güvenilir ve sağlam bir ölçüdür. Tek başına bile, Resulullah'ın şu sözleri ile daha önceden haber verdiği bu derdin kökünü kazımaya kâfîdir: "Ümmetimin sonunda size, ne ecdadınızın ne de sizin duymadığınız sözleri nakleden kişiler olacak; onlardan sakının, onlardan uzak durun."9
Islâhatçı Müslümanlara düşen vazife bu ikaza uyarak hata, iftira, yalan ve düzme kalıntılarından kurtulmak, dinin prensip ve naslarına aykırı olan veya bütün dinî hükümlerin üzerine kurulduğu akıl ve fıkıh usulü hükümlerine uymayan "uydurma hadisleri" kaldırıp atmaktır.**
Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
|