HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Âmme Hukuku Bölümünde
Dahilî Hukuk
Anayasa hukuku sahasında
İslâm burada üç esas ve prensip kabul etmiştir:
Birincisi: Umumî ahlâk ve kamu düzenini bozmamak ve başkalarının hak sınırına tecavüz etmemek şartıyla tam hürriyet.
İkincisi: Bütün haklar mevzuunda kanun önünde eşitlik. O tarihte ve daha sonra Araplar, Romalılar, İranlılar, Hindliler... de hakim olan durumun aksine olarak İslâm'da, hiçbir sınıf ve soyun imtiyazı yoktur. Kur'an-ı Kerim'de: "...şüphesiz Allah nezdinde en değerli olanınız en muttaki olanınızdır"7 prensibi vardır. En muttaki olan demek, dinin emirlerini en güzel bir şekilde yerine getiren ve yapan demektir. Hadis-i Şerifte de: "Arabın Arap olmayandan, beyazın siyah olandan hiçbir üstünlüğü yoktur; üstünlük ve fazilet ancak takva iledir" buyurulmuştur.8
İkincisi halife Ömer b. el-Hattâb'ın meşhur hadisesi bu iki prensibin, İslâm'ın ilk devrindeki uygulamasının meşhur bir örneğidir: Bu hadisede Hz. Ömer, Mısır valisinin oğlunu şiddetle cezalandırmıştı; çünkü o, Mısırlı Hristiyan bir kıptînin hürriyetine tecavüz etmiş, at yarışında kendisini geçen kıptîyi "sen bir asilzadeyi nasıl geçersin!" diyerek dövmüştü; olay meşhurdur. Hz. Ömer gereken cezayı uyguladıktan sonra vali ile oğluna şu meşhur sözünü söylemiştir: "Analarının hür doğurduğu insanları siz ne zamandan beri köle yerine koydunuz!".
Burada karşımıza kölelik meselesi çıkıyor. İslâm kölelerin durumunu düzeltmiş, onlar için kaza kuvvetinin teminatı altında bulunan haklar bahşetmiş, onlara iyi davranılmasını istemiş, İslâm inancı icabı onları, sahiplerinin kardeşleri olarak kabul ettirmiş, köle azat etmeyi, Allah nezdinde sevabı en büyük ibadetlerden biri saymış, bir çok durum ve olaylarda azat etmeyi mecburî hale getirmiş, meşru harb dışında kalan -o zamanın Arapları, Romalıları ve diğerlerince benimsenmiş- bütün köleleştirme kaynaklarını kaldırmıştır. Bununla beraber o sırada İslâm, köleliği kökünden kaldırmamıştır; çünkü -o zaman- Müslümanların çevresindeki bütün milletler bu müesseseye sımsıkı sarılmıştır ve ellerine düşen Müslümanları köleleştirmektedirler. Bu sebeple İslâm meşru harb neticesinde ve geçici olmak üzere bir misilleme metoduyla köleleştirmeyi yerinde bırakmıştır. Misilleme ise devletler hukukunda hâlâ kabul edilen bir esastır. Fakat İslâm, diğer milletler bu müesseseyi kaldırmaya yanaştıkları ve böylece misillemeye ihtiyaç kalmadığında kökten kaldırma salâhiyetini imama (devlet otoritesinin en yüksek mümessiline) bırakmak suretiyle köleliğin tarihe karışmasına doğru da ilk adımı atmıştır.
Bu arada şunu düşünmek gerekir ki, gerek dinî ve gerekse beşerî bütün diğer hukuk sistemleri, ne köleliğin ilgasına ve kölelerin durumlarının ıslahına davet etmiş, ne de kökünün kazınması için İslâm'ın attığı ilk adımı atmıştır; böylece kölelik nizamı, İslâm dünyasından başka her yerde bütün sertliği ile ondokuzuncu asra kadar devam etmiştir.
Üçüncü prensip: İslâm devletinde idarenin danışma (şûra) esasına dayanmasıdır. Bu, Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği, Resulullah'ın da hayatı boyunca ashabı içinde tatbik ettiği bir prensiptir; işte bunun içindir ki, İslâm'da idarenin istibdât şeklinde olması caiz değildir.
Bununla beraber İslâm, danışmanın nasıl bir usulle gerçekleştirileceğini tayin ve tahdit etmemiştir. Çünkü bu, zaman ve mekânın imkânlarıyla bulunacak yeni ve faydalı şekillere göre değişecektir. Artık amme menfaatinin gereğine göre ve ümmetin iradesiyle, şûra prensibinden ibaret olan umumî esasların sınırları içinde ya meşrutiyet, ya cumhuriyet, ya parlamenterizm, ya başkanlık sistemi veya bunlardan başka bir şekil üzerine idare usulünü kurmak imkân dahiline girmektedir. Ve en yüksek otoriteyi temsil etmek üzere seçilen kimse her hususta İslâm devletinin mümessili kabul edilir; devlet bir hükmî şahıs (personalité morale) olması itibarıyla, dinî hukukun çizdiği sınırlar içinde onun (başkanın) her tasarrufu devlet namına geçerli olmaktadır.
İslâm Hukuku ile verasete dayanan saltanat birbirine taban tabana zıttır. En üstün otorite için en fazla layık olanı seçmek Müslümanların vazifesidir. Hz. Peygamber ashabına, İslâm devletinde düzenin, hilâfet ve şûra usulünden saptırılıp "ısırgan saltanat", yani ümmetin tepesine binen zulüm ve baskı rejimine dönüşünce fesada uğrayacağını açıklamıştır.9

İdare hukuku sahasında
İslâm hukuku, en üstün otoritenin temsilcisine (devlet başkanına) devlette, sınırsız idare ve icra salahiyetleri vermiştir. Bütün icra kuvvetleri onun elinde toplanmıştır; bugün devletlerin örfüne göre kanun vasfı taşıyan aktüel emirler (kanun ve nizamnameler) çıkarmak salahiyeti de bu cümledendir.10 Fakat İslâm devlet başkanına bu salahiyeti, aslında bunların, daha önceden dinin tespit ettiği, umumî nassların uygulanması ve durumların icabına göre ümmetin ihtiyaç ve menfaatlerinin düzenlenmesinden ibaret olan "umumî maksatların icrası" olması bakımından vermektedir.
Bununla beraber mezkûr durum, kuvvetlerin ayrılmasına ve zamana bağlı kanun çıkarma salahiyetlerinin, bugünkü parlementolar gibi seçimle tespit edilen husûsî bir mercie verilmesine mani değildir; yeter ki ümmet bunu daha faideli telakki etsin; çünkü İslâm Hukuk ve kanun nizamının temel kaidesi amme menfaatine (mesâlih-i âmme'ye) riayet ve bunu takiptir.
İslâm dini, devlet idaresini elinde tutan kimseyi, gerekli olan şûra prensibinin neticesine göre, tasarrufunun daima idare edilenlerin menfaat ve hayrına en uygun olanına riayet esasına dayanmasıyla mükellef kılmıştır. Resulullah sahih hadislerinde imamın (devlet başkanı, gouverneur) bir çoban gibi olduğunu, idare ettiklerinin hayır ve menfaatine en uygun olan tedbiri almaktan -Allah ve ümmet önünde- sorumlu bulunduğunu, raiyyenin de (idare edilen, gouverné) itaatten mes'ul olduğunu söylemiştir.11 Vergi koymak, vergi toplamak, bütün nev'ileriyle âmme hizmetlerini tesis etmek, âmme menfaati için cebrî istimlâk v.b. hususlarda dayanılan esas işte budur. Bu prensibe ve aynı mevzudaki dinî naslara dayanarak ilk halife Hz. Ebû-Bekr, ilk hitabesinde şöyle demiştir: "Eğer vazifemi hakkıyla yaparsam bana yardım edin, kötü yaparsam beni düzeltin."
Maliye sahasında İslâm, o zamanda hakim olan durumun aksine beytü'l-mâl'ı (devlet hazinesini) devlet başkanının mülkünden ayırma prensibini getirmiştir. Devlet hazinesindeki mal ümmettendir ve ona aittir, onun ihtiyaçları için ayrılmıştır. Devlet başkanı onun emanetçisi, toplanıp âmme ihtiyaçları ve idaresine sarfedilmesinin sorumlusudur. Normal bir şekilde geçinebilmesi için tespit edilen maaşından başka hazinede hiçbir hakkı yoktur.
İkinci halife Ömer, valilerden birini, yanında yeni edinilmiş servet belirtileri gördüğü için hesaba çekmiş, tayin ettiği sırada sahip olmadığı ve yeni bir kazanç kaynağı da gösteremediği malının elinden alınmasına hükmetmişti. Vali halifeye, "Ben ticaret yaptım ve kazandım" deyince Hz. Ömer şu cevabı vermiştir: "Vallahi biz seni ticaret için göndermemiştik."


7. el-Hucurât: 49/13.
8. Veda Hutbesinden bir parçadır. Prof. Dr. M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi (1. B. İst. 1969), c. II, s. 66; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., c. IV, s. 145, 158; c. V., s. 411; ayrıca bkz. el-Hucurât: 49/13; er-Rûm: 30/32.
9. Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. et-Tebrîzî, Mişkâtü'l-Mesâbîh (Dimaşk, 1962), c. III, s. 7; Ahmed b. Hanbel, a.g.e, V., IV., c. 273; Abdullâtif Harputî, Tenkîhu'l-kelâm, (İst. 1330), s. 362-363.
10. İslâmî idarenin temel vasıflarından birisi şûradır. Devlet Başkanları bütün devlet işlerini meşveretle yürütmek mecburiyetindedirler. Buna göre sözü edilen kanunlar da yalnız onun değil, şûra üyelerinin de iştirak ettiği bir nevi meclisin eseri olacaktır.
11. el-Buhârî, K. el-Vesâyâ, Bâb: 9; K. en-Nikâh, Bâb: 90; K. el-Cum'a, Bâb: 11.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: