HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


1. Batı Avrupa Devletleri:
O çağda hâkim olan hürriyet fikrinin tesiriyle, iktisadî faâliyetlerde devletin müdâhele ve rolü oldukça dar ve sınırlı idi. Sanâyîleşme döneminde bu devletlerde devlet sektörü diye bir şey yoktu. Kalkınma ve sanâyîleşme; başı sonu itibârıyle büyük ölçüde üretici özel şahısların omuzları üzerinde yürüyordu. Yaygın veya merkezî bir plânlama da mevcut değildi. Bilhâssa kilisenin hâkimiyet ve müdâhalelerinden kurtulduktan sonra, hâkim olan hürriyet prensipleri ve maddecilik nazariyesinin yayılması neticesinde kazanma arzusu, üretimin yegâne veya baş sâiki hâline geldi. Bütünüyle iktisadî kalkınma- insanın davranışına tesir eden- bu faktörün meyvasıdır.
Batı Avrupa ülkeleri yüzlerce sene büyük bir iktisadî gelişme göstermedi. On sekizinci asrın sonralarına doğru nüfusun %80 kadarı çiftçi sınıfını teşkil ediyor, bunların da çoğu, ziraî toprakların sahibi olan büyük devlet adamları ve asillerin yanında ücretle çalışıyorlardı. Bu azınlığa göre sosyal mevkî, zenginlik ve servetten daha önemli idi. Tüccar sınıfının faâliyetlerinde artan bir gelişme başlamış ise de, asiller onlara yukarıdan bakıyorlar ve onları hakîr görüyorlardı. Sosyal değerlerin değişmesi tedricen ve yavaş olmakla beraber, güç dengesi, ellerinde likit maddî servetin toplanmaya başladığı iş adamları ve tüccarlar lehine kayma gösteriyordu. Bu servetlerin mülkiyeti, kuvvetlerin merkezi ve içtimaî mevkî âmili olarak, ziraî toprak mülkiyetinin yerini tutmaya başlamıştı. Şehirlerde ve ziraî bölgelerde, sanâyî inkılâbından sonra sosyal değerlerde ve iktisadî durumda meydana gelen sür'atli değişmeler, artan nüfusa lâzım olan gıdâyı temine de yardımcı oldu. Şehirlerdeki sanâyî kesimi iki şeyden faydalanarak, büyük kârlarla üretimini arttırdı:
a) Zirâat kesiminden şehirlere göç neticesinde artan işçi arzı ve azalan ücretler;
b) Dış ticaret ve sömürgelerdeki dış pazarlar ve bilhâssa yatırımcıların elinde toplanan büyük kârlar. Bu şöyle oluyordu: Onlar ham maddeyi dışardan yok pahasına alıyor, işçiye az ücret ödüyor, ürettikleri malı dışarıya yüksek fiatlarla satıyorlardı. Böylece kazanç artıyor, artan kazanç tekrar üretime sokuluyor ve kazanç katlanıyordu... Muayyen ellerde toplanan bu büyük servet birçok kimseyi, onları taklîde, dolayısıyle yeni üreticilerin ortaya çıkmasına âmil oluyordu. Bu grubun yayılması ve faâliyetlerinin genişlemesine yardım eden, büyük ve hızlı kalkınmaya imkân hazırlayan âmilleri, "sübjektif âmiller" ile - hâkim olan içtimaî ve iktisadî şartlarla ilgili bulunan- "objektif âmiller" çerçevesinde toplamak mümkündür.
Sübjektif âmiller: O zamanki siyasî ve içtimaî vaziyete dayanır. Bu durum, kazancı ve onun için çalışmayı hâkim değerlerin en önemlisi, insan davranışının en güçlü yönlendiricisi sayan, yaygın ve hemen tek bir düşünüşün doğmasına imkân hazırlamıştır.
Objektif âmiller: Sömürgecilik, dış ticaret, büyüyen yatırım ve üretim hızı, sanâyî inkılâbının getirdiği teknoloji, ticaret gemileri ve demir yolları gibi ulaşım vâsıtalarının gelişmesi ve bunun eseri olan iç ve dış pazar genişlemesi, hükümetlerin müdâhale etmeme siyâseti gibi - hâkim iticileri güçlendirmeye, mevcut kıymetleri gerçekleştirmeye uygun- şartlardan ibarettir.
Bütün bu âmiller, birçok üretim gruplarının ortaya çıkmasına yardımcı oldu: bunlar da hızlı bir iktisadî kalkınmanın gerçekleşmesinde ve ağır basan problemlerin yenilmesinde lokomotif rolünü oynadılar.
Hemen zikretmek gerekir ki, durmadan artan üretimin meyvası ve gelirdeki büyük artış, üretici patronların cebine gidiyordu. Servet veya gelirin dağıtılması eşit ve âdil değil idi. İşçiler ve çalışan nüfusun çoğu karın tokluğuna çalışıyorlardı. Hükûmetlerin iktisadî faâliyetlere müdâhale etmeme siyâsetine bağlı kalmaları sebebiyle, durum uzun zaman böyle devam etti. İş aramak için şehirlere işçi göçünün devam etmesi ve buna bağlı olarak işçi arzının artması ve bilhâssa sanâyî inkılâbını takip eden teknik gelişmenin, âleti işçi yerine ikâme etmesi işsizliğin artmasına yardımcı oldu. İşçiler durumlarını düzeltecek bütün vâsıtalardan mahrum, direnmekten âciz, perişan bir vaziyet içinde kaldılar. İşçilerin böyle ayaklar altında sürünmesi Marksist görüşlerin filizlenmesine zemin hazırladı.
Bu görüşler, "kapitalist düzen içinde işçinin sömürülmesi önlenemez, onun için bu düzenin yıkılması ve hakkından gelinmesi zarûrîdir" tezini savunuyordu.
Ne kadar tenkit edilirse edilsin, kapitalist düzenin, yüksek tasarrufların, büyük üretimlerin ve göz kamaştıran bir iktisadî gelişme hızının gerçekleşmesindeki tesirini de unutmamamız gerekir. Bunlar zaman ilerledikçe, kademeli olarak hem işçilerin, hem de nüfusun çoğunluğunun durumunu düzeltme yönünde çalışma imkânları getirdi. Artık hükûmetler, halkın iktisadî ve içtimaî hayatını islâh için sosyal kanunlar çıkararak müdâhele etmeye başladılar. Seçim hakları, demokrasi prensipleri ve hükûmetlerin desteklediği işçi kuruluş ve temsilciliklerinin ortaya çıkışı da bu yeni çığırı güçlendirdi. Bu, servet ve gelir dağılımı piramidinin büyük ölçüde değişmesini sağladı; ücretler arttı, bütün halkın hayat seviyesi yükseldi.
Fakat bütün bunlar, iktisâdî kalkınmanın temelleri atılmadan, direkleri dikilmeden önce olamadı. Yâni önce kalkınma süreci harekete geçti, sonra iktisâdî gelişmenin kendiliğinden devamı mümkün hale geldi.
İktisâdî kalkınma dönemiyle uzun zaman, bütün nevilerinde ücretlerin düşmesi beraber yürüyordu. Bunun yanında iş ve işçi için çok güç şartlar, halkın çoğu için hayat seviyesinin düşüklüğü, fakirlik ve perişanlık bahis mevzû idi.
Yukarıdaki açıklamalar açıkça ortaya koyuyor ki; Batı Avrupa ülkelerindeki kalkınma dönemi, kalkınmakta olan ülkelerin önünde, yeni kalkınma hareketi için en yakın (veya ilk) âmelî örnektir. Yavaş, fakat istikrarlı ve devamlı olan bu dönemin mümeyyiz vasıfları şunlardır; yeni teknoloji, üreticilerin sermâye teşkili faâliyetleri, dış ticaretin gelişmesi, yüksek kazançlar, iç ve dış ulaşım vâsıtalarının gelişmesi sonunda genişleyen pazarlar, düşük ücretler, sömürgelerden getirilen ucuz ham maddeler, hükümetlerin iktisâdî hayata karışmamaları... Öyle ki; üretim vâsıta ve kaynaklarını îcâd etme vazifesini; bu devrede; yalnızca üretimci ve iş adamları (özel teşebbüs) üstlenmektedir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: